Ünlü virtüözlere bağlama üreten usta Kemal Eroğlu, kişiliğini tanımadan hiç kimseye bağlama yapmıyor.
Ömrünü tamamlayan ağaçların en şanslıları, usta eller aracılığı ile sevdanın ve özlemin sesine dönüşebilenlerdir herhalde. Çünkü artık halk şarkılarında filizleneceklerdir. Bizim ağaçlarımız hiç değilse bu yönden çok şanslılar. Anadolu kültürünün en önemli miraslarından birisi olan bağlamaya dönüşebilenler olabilenler, çalmak isteyen kişilerin artması nedeniyle, belki biraz daha mutludur bu günlerde...
Öz müziğimizin ve evrensel duygularımızın bize has ifadesi olan bağlamanın serüvenini, Türkiye’nin virtüözlerine saz üreten Kemal Eroğlu ile konuştuk.
-Kendinizi ve mesleğe başlayışınızı anlatır mısınız?
Ben 1953 yılında, bir rivayete göre de 1952 yılında, Ankara’da doğmuşum. Aslen Tunceli kökenleyim. Mesleğe Ankara’da , ilkokul sonlarında, bağlama dersi aldığım dershanede başladım. Dershanenin bir yanı yapım atölyesiydi.
Akşamları, kimsenin olmadığı zamanlar atölyeye girer, kendimce ustaların asimetrik yaptığı yerleri düzeltirdim. Ertesi gün usta gelecek, “Bunu kim elledi,
kim bozdu?” diyecek diye korkarken, usta hiç farkına bile varmazdı. Anladım ki usta bu işten anlamıyor. Daha sonradan ustaya “Usta bak burası asimetrik, burası böyle filan...” diye söyledim. O da bana “Çok biliyorsan geç yap atölyeye.” dedi. O ustanın adını vermeyim utanır şimdi, “Sen saz ustası olamazsın, git içerde bağlamanı çal” derdi. Böylece başladım , gerekirse aç kalma pahasına iyi bağlama yapmaya çalışmaya. Yaklaşık 40 senedir de devam ediyorum.
Bağlama, Anadolu kültürlerinin ortak paydası
-Bağlamanın türlerinden ve tarihinden bahseder misiniz? Tamamıyla Türklere ait bir çalgı mıdır?
Bağlama ailesinin geniş bir yelpazesi vardır. Seslerine göre kısaca şöyle anlatayım. En büyük ve bas seslisi Divan dediğimiz bağlamadır. En küçük ve tiz olanı ise Cura dediğimiz bağlama çeşididir. Bunların arasında birçok türü vardır.
Tarihine gelecek olursak, evet bağlama Türk çalgısıdır. Orta Asya’dan kopuz olarak çıkmış ama Anadolu’ya gelinceye kadar bir çok kültüre etki etmiş ve bu kültürlerden etkilenmiş.Yolda , bulgari olmuş, ırızva olmuş, dutar olmuş, setar olmuş , domra olmuş. Anadolu’ya geldikten sonra daha çok Aleviler dinsel açıdan kendilerini ifade etmek için müziklerinde kullanmışlar ve bağlama böylelikle son şeklini almış. Eskiden her Alevi dedesi kendi sazını kendisi yaparmış. Bu yüzden belli bir standardı yokmuş. O zamandan bu zamana boyut ve şekil değişmiş ama çalış ve anlayış değişmemiş. Şöyle bir şey var ki, ben bu enstrümanın Türk sazı, Kürt sazı, Alevi sazı diye nitelendirilmesini yanlış buluyorum. Bu Anadolu’nun ve kültürlerinin ortak paydasıdır artık.
Parmaklar 300 kilo baskı yapıyor
-Yapım aşaması ve kullanılan malzemeler hakkında bilgi verir misiniz?
En iyi bağlama hangi ağaçtan çıkar?
Ben yapıma, bağlamayı yaptığım kişiyi tanıyarak başlıyorum. Mutlaka o kişiyle dost olmam gerek. Kişiliğini bilmeliyim ki bağlamayı nasıl çalacağını anlayayım. Bu çok önemlidir. Mehmet Erenler’e yapılan bağlamayı Yavuz Top çalamaz. Çünkü sert gelir. Tanıma safhasından sonra tekne yapımına ve tekneye uygun sap, göğüs yapımına geçilir.Yaklaşık 16 ince işlem uygulanarak 40 günde tamamlarım bir bağlamayı. Malzemeler çok önemlidir. En az 3-5 yıl arası bekletilmiş, kuru malzeme kullanılmalıdır. Kuru, yağsız, gözenekli, sıcağa, soğuğa, neme dayanıklı, sert olan her ağaç türünden iyi bağlama çıkar. Son 6 yıldır tekne yapımında benim tercihim, Honduras mağunudur. Sapta da gürgeni tercih ederim. Çünkü teller gövdeye ve sapa 200-300 kiloya ulaşan baskılar yapar. Atmalara ve yumulmalara karşı sert, dayanıklı ağaçlar idealdir.
-Ne şekilde muhafaza etmeliyiz ki zamana dayansın?
İyi bir saz durduk yerde sorun çıkartmaz. Hor kullanılmamalı, asılmamalı , teknesi yere gelecek, sapı dik duracak şekilde konmalı. Çok sıcak, soğuk, nemli yerlerde bırakılmamalı.
Usta, emeğini sömürtmez
-Şekli ve malzemesi güzel olan her bağlama iyi bağlama demek midir?
Tabi ki hayır. Öyle atölyeler var ki benim bir bağlama yaptığım sürede yüz tane yapıyorlar. Biraz konfeksiyon tarzı bağlama oluyor bunlar. Biçim olarak baktığınızda benim bağlamalarımdan güzeller hatta benden iyi malzeme kullandıkları da oluyor ama gel gör ki birkaç ay sonra kullanılmaz hale geliyorlar. Ben o ustaların kendi emeklerini, para hırsı ile dolu dükkan sahiplerine sömürtmelerine de sıcak bakmıyorum.
-Sizin elinizden , kendimize özel saz edinmemiz bize ne kadara malolur ve bu gün sipariş versek ne zaman elimize geçer?
İnkar etmiyorum ki ben bu işi para için yapıyorum. Bu çalışma disiplini içinde beni seçenlere bu günün koşullarında bir buçuk milyar karşılığında yapabiliyorum. Bugün sipariş versen 2006 sonuna ancak alabilirsin çünkü çok yoğunum.
-Müşteri profilinizi çizer misiniz? Tanıdığımız isimler var mı?
Kapıcısından milletvekiline kadar her insan müşterim oldu. Genelde profesyonel insanlar gelir bana. Tabi yaptıklarımı usta ellerin çalması bana büyük haz veriyor. Ünlü müşterilerimi sayacak olursam... Arif Sağ’dan Hasret Gültekin’e, Neşet Ertaş’tan Orhan Gencebay’a birçoğuna saz yaptım.Yakın
dönemlerde de Erdal Erzincan’a, Cengiz Özkan’a, Erkan Oğur’a, İsmail Demircioğlu’na, Ferhat Tunç’a, Grup Yorum’a yaptım. Çoğuna yapmaya da devam ediyorum.
Gitar-bağlama yolda
-Arayışlarınız var mı? Erkan Oğur perdesiz gitarı yaptı mesela, siz perdesiz bağlama yapmayı denediniz mi?
Perdesiz bağlama yaptık ama istediğimiz sesi alamadık. Başka yapan arkadaşlar oldu. Ses de almışlar ama volümü düşük olduğundan sadece stüdyo ortamında çalınabiliyor. Çok kullanışlı ve sesi bağlamadan çok güzel de değil.
Şu aralar Erkan Oğur’un projesi ile altı sıralı, gitar bağlama karışımı yeni bir denememiz var. Gözünüzü yumduğunuzda gitar armonilerini çağrıştıran bir bağlama sesi geliyor. Geliştirmeye çalıştığımız bir alet bu. Herkesin ileride çalmasını isteriz. Bir şeyi ifade etmeliyim ki burada Erkan, ufku çok geniş bir insan. Bir de bağlamada ses standardına ulaşmaya çalışıyorum. Yani otuz sekizlik bir tekneden tam Re, kırklık bir tekneden tam Do almak anlamına geliyor bu.
-Elektro bağlama birden ortaya çıkıp , birden de yok oldu. Bu konu için ne dersiniz?
İnsanların hayatında yaşanmamış yıllar olarak görmek istediği dönemler vardır ya... Ben de yaptım elektro bağlama. Bunu ilk yaptıran Yavuz Top’tur. İlk yapan da Erkan Zenger. Açık hava konserlerinde ses yetersizliğinden yapılmıştı. Bağlamanın ağızını burnunu yamultarak ucube bir şeyler çıkardılar ortaya. Neyse ki eşik altı denen aletle ve gelişen ses düzeniyle kurtulduk bu beladan.
-Dönem dönem saz halk müziğinin dışındaki türlerde de kullanılıyor.Mesela arabeskte. Neler düşünüyorsunuz bu konuda?
Ben iddia ediyorum ki dünyada, bağlamadan ve perdesiz gitardan daha zengin bir başka enstrüman yok. Bağlama ile çalınamayacak ezgi yoktur. İnsanlara da bağlama ile sadece halk müziği ya da sadece deyiş çalacaksın diyecek bir yasakçı zihniyetim de yok ama arabesk bağlamaya yakışan bir tarz değil. Bence arabesk için başka bir müzik aleti yapmak lazım...
-Geçmişte solu ve Alevileri temsil ettiği için türlü yakıştırmalara maruz kalan bağlama, bugün türbanlı kızlara varıncaya kadar bir çok kesimin omzunda gezer oldu. Bu türkülerin yükselen değerlere katılma çabası gibi gelip geçici mi sizce?
Eskiden karşı olup bugün bağlamayı seven kesimlerin olması güzel bir şey.
Hangi kesim olursa olsun bağlamayı seviyorsa bir dost kazandık demektir.
Türküleri anlayabiliyorsa bir de... O zaten toplumcu düşünceye döner. Öyle bir iyimser tarafım var benim. Tabii ki bir yozlaşmanın olduğu da gerçek. Her köşe başında bir türkü bar görmekten bıktım. “Türkü dostları, sizi yüreğinizden öperim.” Gibi laflar söyleniyor oralarda. Türkünün dostu olmaz. Türkünün dosta ihtiyacı yok ki. Umarım gelip geçici bir heves değildir bu yöneliş. Türküler eskimeyecek, tüketilemeyecek. Altı ay önceki pop şarkısını söyleyin dendiğinde hatırlanamıyor ama biz hala yüz yıllar öncesinin türkülerini zevkle dinleyip söylüyoruz. Söyleyeceğiz de.
-Sizce bağlama ve onunla icra edilen müziğimiz kendi topraklarında hak ettiği yeri bulabildi mi?B u bağlamda dünyaya tanıtılabildi mi?
Hiçbir dönemde layıkıyla devlet katında temsil edilemedi bir kere. Batılı devletlerin kendi enstrümanlarına ve kültürüne verdiği değeri bizim devletimiz bağlamadan ve türkülerden esirgedi. Ne zaman dışarıdan bir heyet gelse, önlerine Suna Kan ya da Fazıl Say gibi usta yorumcular çıkarıldı.Batıya kendi değerleri sunuldu. Halbuki bir Neşet Ertaş’ı çıkartacaksın oraya ya da akademik olarak yetişen bir gencimizi. Çalacak, anlatacak ...Ama biz ne yapmışız? Bu ülke kültürünü ne kadar temsil ederse etsin, ne kadar yükseltirse yükseltsin, siyasi açıdan hoşumuza gitmeyen ustalarımızı engellemekle uğraşmışız. Ruhi Su gibi bir insanı harcamışız. Bizim meslekten insanları marangozlar odasına bağlayan Çalışma Bakanlığı’nın ve Kültür Bakanlığı’nın yetersizliği devletin olaya bakış açısını yansıtıyor zaten. Benim bağlamanın asaletine olan inancım tam. Bu yönden hiçbir kuşkum yok. Sorun devletin duyarsızlığıdır. Bu enstrümanı görüp tanıdığında parmak ısıran yabancılar var.
-Bağlama kullanan, bildiğiniz yabancı sanatçılar var mı?
Az da olsa bağlama çalan yabancı gruplar var ama isimlerini hatırlayamıyorum şimdi. On beş sene önce soyadını ve okulunu hatırlayamadığım, Amerikalı bir Türkolog olan Irena diye birisiyle tanışmıştım. Dünya halk müziklerini incelerken gelip Bektaşi-Alevi müziğinde takılıp kalmıştı. Ben ona bağlama yaptım. Çalıp söylemesini öğrendi. “Haydar Haydar” ı bile çalıp söyleyebiliyordu. Bu ayın yirmi dördünde Hollandalı bir arkadaşım gelecek.CDli bir kitap hazırlamak istiyor bağlama yapımı ile ilgili.
Çalmak , tanımak isteyen çok .
-Bugüne kadar yaptığınız en iyi bağlamayı üretmiş olsanız , onu kimin çalmasını isterdiniz? Neden?
Herhalde Arif Sağ çalsın isterdim. Aramız çok iyi değildir, yanlış anlaşılmasın sakın. Ondan iyi çalan yeni yetişen gençlerde var, fakat Türkiye’ de bağlama yapan ve çalan birçok insan ona öykünerek bu işe başlamıştır. O bir köşe taşıdır. Bir keresinde yaptığım bir sazı çaldıktan sonra dönüp “Saz budur” demesi beni çok sevindirmişti.
-Sanat haline dönüştürdüğünüz mesleğinizi , sizden sonra devam ettirecek bir çırağınız var mı?
Ben Türkiye de belki de en çok çırağı olan adamım. Yanımda kimseyi çalıştırmamama rağmen...Şimdiye kadar mesleki alanda bildiklerimi kimseden saklamadım. Böyle yapan insanlardan da nefret ettim. Ben herkese anlatmak öğretmek isterim bu işin inceliklerini fırsat bulabilirsem. Oğlum bu işe pek yanaşmadı şimdilik. Konservatuarda eğitim görüyor. Kaval çalıyor.
Bizler bu deryada birer damlayız, bir tüyüz, biz olmasak da bu kültür devam eder.